Bugün kafamda büyük bir soru işareti ile kalktım. Gece gece bişey mi oldu, hayırdır derseniz; yok diyeceğim. Her zamanki gecelerden biriydi; minnoş gecenin 4:30'undan sonra beni uykusuz bıraaktı o kadar. Lakin, kafamdaki bu soru işareti, kahvaltım esnasınca büyüdü de büyüdü; ki şu an herşeyi bir ihtimal görmeye başladım. Yani iç gözlerim de, tıpkı dışarı bakanlar gibi 2 derece miyop oldular; görüntü iyice bulandı.
Hava bugün yağmurlu, gri ve serin, klasik İstanbul'un kışa çalan havası. Evet, hava bir sebebi olabilir bu karışık halet-i ruhiyenin, zira şu an tek yapmak istediğim sıcak evimde tek başıma miskinleşmek, ev kedisi gibi... Ordan oraya zıplayan düşüncelerime kendimi bırakıp pelteleşmek, jöle gibi... Sanki dip köşe temizlik yapacakmış gibi, tüm düşünceleri, hisleri, kıssadan hisseleri, kulağa küpeleri, hayalleri evet evet hayalleri, derme çatma gelecek planlarını vs. vs. ortaya saçmak... Sonra tüm bu kalabalığın ortasına oturmak... Zaman kavramı yokmuşcasına dalıp dalıp "uzaklara" gitmek... Gelmişi, geçmişi çağırmak; geleceğe uzaktan bakmak; sadece şimdiyi yaşamamak... Yanlış duymadınız; tüm kişisel gelişim kitaplarında yazılanların tersine, şimdiyi yaşamamak... Yapılacak temizlik sebebiyle şimdi için "pause" düğmesine basmak...
Aylar oldu belki de bu dediğimi yapmayalı. Hayatın bildiğin telaşından başımı kaldıramadım. Motor çalıştı da çalıştı ve daha çalışmalı ha çalışmalı. Zira yapacak çok şey var ve evet zaman eskisi kadar bol değil. Fakat içimdeki ses, biraz ilgi bekliyor artık. "Hey yolcu, koşuyorsun ama nereye gittiğini biliyor musun?", diyor. "Dur hele, gel iki çift laf edelim sonra koyulursun yola, yol dediğin önünde uzanır boylu boyunca, kaçmıyor ya..." Doğru söze ne denir? Lakin vakit hareket vaktidir; durmak kendinden menkul olanın işidir. Ben öyle miyim? Ardımda sürekli devinen, dinamik bir hayat daha var bana bağlı. Ben dursam o durmaz, o dursa da ben duramam, zira kıyamam.
Demem o ki; duramam da duramam :) ha, bu söylediklerim şikayet olarak algılanmasın nütfen. Her günüm şükürle dolu benim, çok şükür :) Şükretmediğim günlerse benim eşşekliğimdir; hemen biletimi keserim. Velhasıl, istediğim yalnızca bir mola, telaşsız, amaçsız, plansız, geniş bir mola. Hani ben kçükken bir dizi vardı. Yanlış hatırlıyor olabilirim, ancak dizinin baş kahramanı Eve isimli bir kızdı. Bu kız, her iki elinin işaret parmağının ucunu birbirine bitiştirmek sureti ile zamanı durdurabiliyordu. O dakika zaman ve onunla birlikte herşey (hayvanlar dahil) donuyordu, bir tek kızımız hariç. Aaa, hatta kızımızın bir kabiliyeti daha vardı, şimdi hatırladım; zamanı durdurduğunda istediği kmsenin omzuna dokunarak onu uyandırabiliyordu. Ne güzel iş değil mi? Şimdi mesela ben de Eve gibi zamanı durdurabilsem, hemen sevgilimi de uyandırırdım. Biraz hasret giderirdik biz de... Düşündükçe bu zamanı durdurmak fikri iyice kafama yatıyor gibi...
Soru işaretleri... Ben zamanı durdurmayı öğrenene kadar biraz daha bekleyemezler mi..?
Devamını oku...